Kant - Pratik Aklın Eleştirisi (önsöz, giriş ve analitik kısım)
Önsöz
Saf
teorik aklın eleştirisinde saf yetinin kendisi eleştirilmişti. Ancak, akıl saf
akıl olarak pratik olduğunda kendi gerçekliğini ve kavramlarının gerçekliğini
yapıp etmeyle kanıtlar. Bu sebeple, bu kitabın yapması beklenen şey saf pratik
aklın var olduğunu ortaya koymaktır.Bu bağlamda, transandantal özgürlük pratik
akıl ile kendine sağlam zemin bulacaktır.
Sırf
ideler olarak teorik akılda desteksiz kalan Tanrı ve ölümsüzlük kavramlarının
olanaklılığı özgürlüğün gerçek olmasıyla kanıtlanır. Çünkü özgürlük idesi ahlak
yasası yoluyla kendini ortaya koyar. Özgürlük, teorik aklın ideleri içinde
doğrudan doğruya kavrayamasak da olanaklılığını
a priori olarak bildiğimiz tek idedir, çünkü özgürlük, ahlak yasasının
koşuludur.
Özgürlük,
ahlak yasasının ratio essendi’sidir
(var olma nedenidir); ahlak yasası da özgürlüğün ratio cognoscendi’sidir (bilinme nedenidir). Ahlak yasası daha
önce aklımızda açıklıkla düşünülmüş olmasaydı, özgürlük gibi bir şeyi kabul
etmekte hiçbir zaman kendimizi haklı göremezdik. Özgürlük olmasaydı, içimizde
ahlak yasasıyla hiç karşılaşamazdık.
Burada
zorlu bir bilmece ortaya çıkıyor: kategorilerin teorideki duyular üstü
kullanılışının nesnel gerçekliği yadsınabiliyor, ama saf pratik aklın nesneleri
bakımından bu gerçeklik nasıl kabul edilebiliyor? Bu tamamiyle aklın çalıştığı
iki fonksiyon ile alakalıdır ve bu iki fonksiyonun yapabileceği şeyler
farklıdır (teorik ve pratik olmak üzere). Bu sebeple, pratik akıl, nedensellik
kategorisinin duyular üstü bir nesnesine yani (pratik kullanım açısından)
özgürlüğe gerçeklik sağlar. Başka bir deyişle, pratik akıl düşünülebileni bir
olguyla doğrular.
Kant’a
göre insanı özgürlük olarak nedensellik (ahlak yasası) ile doğa mekanizmi
olarak nedenselliğin (doğa yasası) bileşimi olarak görmek mümkün. İnsan ilkinde
kendini saf bilinçle kendi başına varlık olarak tasarımlar. İkincisinde ise
kendisini deneysel bilinçte bir tezahür olarak tasarımlar.
Giriş : Pratik Aklın Bir Eleştirisi
Düşüncesi Üzerine
Akıl
pratik kullanımında, istemenin (volonté) belirlenme nedenleriyle uğraşır.
İstemek söz konusu olduğunda aklın hep nesnel gerçekliği vardır. Aklı
nesnelerle ilgisinde değil, istemeyle ilgisinde ve istemenin nedenselliğiyle
ilgisinde ele almamız gerekir. Bu sebeple, deneysel olarak koşullanmamış
nedenselliğin ilkelerinden başlayıp, böyle bir istemeyi belirleyen nedenlerle
ilgili kavramları saptayacağız. Bu kavramları nesnelere, sonunda da özneye ve
öznenin duyusallığına uygulama denemesi yapacağız.
Birinci Kitap: Saf Pratik Aklın Analitiği
Birinci Bölüm: Saf Pratik Aklın İlkeleri
Üzerine
Pratik
ilkeler, altına birçok pratik kuralın girdiği genel bir isteme belirlemesini
taşıyan önermelerdir. Taşıdıkları koşul özne tarafından yalnız kendi istemesi
(öznel) için geçerliyse maksimlerdir;.bu
koşul, her akıl sahibi varlığın istemesi için geçerli olarak tanındığında ise,
nesneldirler ya da pratik yasalardır.
Pratik
kural, her zaman aklın bir ürünüdür, çünkü pratik etkinin aracı olarak eylemi
amaç olarak öngörür. İstemesi yalnız akıl tarafından belirlenmeyen varlık için,
yani insanlar için, bu kural buyruktur.
Buyruklar koşul taşıdığında, yani istemeyi yalnızca isteme olarak değil, arzu
edilen bir etkiye göre belirlediklerinde, yasa değil, pratik buyurtular olan
koşullu buyruklardır. Çünkü yasalar, eylemin etkisinden bağımsız olarak
istemeyi isteme olarak belirlemelidir. Burada, yasanın koşulsuzluğunu iyice
kavramak gerekir. Arzu edilen bir etki her zaman koşul içerir ve yasa eylemin
etkileriyle ilgilenmez, bu sebeple koşullarla da ilgilenmez. Peki, yasa tam
olarak neyi belirler? İstemenin ve dolayısıyla eylemlerimizin ilkelerini
belirler. Bu ilkeleri nasıl belirlediğini ilerleyen bölümlerde anlatacağım.
Aklın
yasa koyucu olması için, yalnızca kendi kendini varsaymakla yetinmesi istenir,
çünkü kural ancak bir akıl sahibi varlığı öbüründen ayıran rastlantısal öznel
koşullara bağlı olmaksızın geçerli olduğunda nesnel ve genel geçerdir. Arzulama
yetisinin içeriği bir nesne olduğunda bu deneyseldir ve pratik yasa
sağlayamaz ama maksim olarak iş görür. Özne, bu nesnenin gerçekliğinden haz alır. Bu haz, duyumlama yetisi
kaynaklıdır ve nesnesine bağımlıdır.Bütün içerikli pratik ilkeler, ilke olarak
bir ve aynı türdendir ve ben sevgisi ya da kişinin kendi mutluluğu genel
ilkesinin altına girer.
Akıl,
ancak istemeyi kendi belirlediği zaman yüksek bir arzulama yetisi olur. Akıl,
istemeyi pratik bir yasayla, haz ve acı duygusu araya girmeksizin dolaysız
olarak belirler ve ancak saf akıl olarak pratik olabildiği için, yasa koyucu
olabilir. Mutluluk, öznel belirleyici
nedenlere verilen genel addır. Mutluluk arzusu söz konusu olduğunda önemli
olan, yasaya uygunluğun biçimi değil, sırf içeriktir. Yani, yasaya uymakla
zevke ulaşıp ulaşmayacağım ve ne kadar zevk alacağımdır.
Bir
yasayı bütün içeriğinden ayırırsak, geriye genel bir yasa koymanın sırf biçiminden başka bir şey kalmaz. Yani
aslında böyle bir yasanın tek içeriği olabilir, o da bu yasanın biçimidir
(tamamiyle formel bir şeydir, deneysel değildir). Yasanın yalnız formu akıl
tarafından belirleniyorsa, bu yasanın formunu belirleyen neden; tezahürlerin
nedenlerinden farklı olmalıdır (tezahürlerin bağımlı olduğu nedensellik
yasasından, yani doğada algıladığımız nedensellik yasasından). O halde,
maksimin sırf yasa koyucu biçimi bir isteme için yasa görevini görebiliyorsa
ancak, o isteme özgür bir istemedir. Transandantal anlamda istememizin sahip
olduğu özgürlük işte budur.
Özgürlüğün
doğrudan doğruya bilincine varamayız çünkü ilk kavramı negatiftir, deneyde de
gözlemleyemeyiz. İlk olarak doğrudan doğruya bilincine vardığımız ahlak yasasıdır.
Akıl onu hiçbir duyusal koşul tarafından alt edilemeyen, hatta koşullardan
büsbütün bağımsız olan bir belirleme nedeni olarak ortaya koyduğu için, ahlak
yasası bizi özgürlük kavramına götürür. Başka bir deyişle, ahlak yasası pratik
akılla birlikte işe karışarak özgürlük kavramını bize zorla getirir. Peki bu
yasanın formu nedir?
Saf pratik aklın temel yasası: Öyle
eyle ki, her defasında senin istemenin maksimi aynı zamanda evrensel bir
yasamanın ilkesi olarak da geçerli olabilsin. Bu yasanın tek içeriği,
bahsedilen evrensellik formudur. İsteme, deneysel koşullardan bağımsız,
dolasıyla saf isteme olarak, yasanın sırf biçimi tarafından belirlenmiş olarak
düşünülmelidir ve bu belirleme nedeni bütün maksimlerin en üstün koşulu olarak
görülmelidir. Burada, kendi başına pratik olan saf akıl doğrudan doğruya yasa
koyucudur. İstemeyi sırf maksimlerinin biçimi bakımından a priori belirleyen
bir kuraldır. Eylemin etkisinden tamamen bağımsız olarak istemeyi belirler,
aksi takdirde koşullu olurdu. Bu temel yasanın bilincine aklın temel bir olgusu denebilir. Saf aklın kendini
aslında yasa koyucu olarak orta koyan tek olgusu budur. Sonuç olarak, saf akıl
kendi başına pratiktir ve (insana) ahlak yasası diye adlandırdığımız genel bir
yasa verir.
İnsanın
akıl sahibi olarak ve yasa koyucu kimliği dolayısıyla bir taraftan özgür; diğer
taraftan doğanın içinde doğa mekanizmine boyun eğen bir yapısı olduğunu
söylemiştik. İşte böyle ikili yapıya sahip insan için ahlak yasası kesin olarak
buyuran bir buyruktur. Bir eyleme zorlanmayı belirtir, bu eylem de ödevdir. Kant’a göre sonsuz varlık
hiçbir gereksinime ihtiyacı olmadığı için koşullara bağımlı değildir ve pratik
kısıtlayıcı yasaların üstündedir. Onun için yükümlülük ve ödev söz konusu
değildir. Yine de, Tanrı’yı bütün pratik yasaların üstüne çıkarmaz. Kant’a göre
Tanrı, pratik bir idedir ve sonlu varlıklar bu örneğe sonsuza dek yaklaşmaya
çalışırlar.
Mutluluk
ilkesi maksimler sağlayabilir, ama kişi genel mutluluğu kendi istemesinin
nesnesi yapsa bile, istemenin yasaları olarak kullanılabilecek maksimler
sağlayamaz. Genellik gösteren kurallar verebilir bu ilke, ancak evrensel
kurallar veremez çünkü hep deneyseldir ve koşullara bağımlıdır.
I. Saf Pratik Aklın İlkelerinin Türetimi
Üzerine
Deney
nesnelerinin ötesindeki, yani noumenonlar (kendinde şeyler) olarak şeyler
üzerine, bir bilginin her pozitif ögesi, teorik akıl için tamamen olanaksızdır.
Akıl noumenonları bilmese de bunları düşünmek zorundadır. Ahlak yasası böyle
bir yolu açmamakla birlikte saf bir düşünülür dünyaya işaret eden bir olgu
sağlar ve bu olguyu pozitif olarak belirler ve onunla ilgili bir şeyi, yani bir
yasayı bilmemizi sağlar.
İnsanın
iki yapının bileşimi olduğunu söylemiştik. İlki duyusal bir doğa ya da duyular
dünyası dediğimiz yapıdır. Tezahürlerin yasalara bağlı varoluşları söz konusudur
ve akıl burada heteronom (pasif) konumdadır. İkincisi ise insanın sahip olduğu
duyular üstü doğadır. Akıl sahibi varlıklar, burada saf aklın özerkliğine
ilişkin yasalara uygun var olurlar. Saf pratik aklın özerkliği altında bir doğa
söz konusudur ve bu özerkliğin yasası ahlak yasasıdır. Duyular üstü doğaya pratik
açıdan nesnel gerçeklik veririz çünkü biz ona istememizin nesnesi olarak
bakmaktayız.
Akıl,
istemenin maksimini nasıl belirleyebilir? Pratik akıl, teorik akılda görünün
yerine özgürlük kavramını koyar. Bu yasalar ancak istemenin özgürlüğünde
olanaklıdır. Ahlak yasasının nesnel gerçekliği hiçbir türetimle, teorik,
kurgusal veya deneysel olarak desteklenen aklın hiçbir çabasıyla kanıtlanamaz.
Hiçbir deneyle doğrulanamaz ve a posteriori olarak kanıtlanamaz, yine de
sapasağlam ayakta durur.
Her
koşullar dizisi için koşulsuz olan bir şeyin olması zorunludur. Bu yüzden, bir
mutlak kendiliğindenlik yetisinin idesi olarak özgürlük idesi, olanağı söz konusu olduğunda, saf
teorik aklın analitik bir ilkesidir. Ahlak yasası, özgürlük yetisinin yalnız
olanaklılığını değil, istemeyi doğrudan doğruya belirleyen akıl kavramını
getirmekle bu yetinin gerçekliğini de kanıtlar.Böylece ahlak yasası ilk kez,
yalnız pratik olmakla birlikte akla nesnel gerçeklik vermiş olur ve onun aşkın
kullanılışını, içkin bir kullanışa dönüştürmüş olur. Deney alanında aklın
ideler aracılığıyla etkide bulunan bir neden olmasını sağlar.
II. Saf Aklın Pratik Kullanılışındaki, Sırf
Teorik Kullanılışında Olanaksız Genişleme Yetkisi Üzerine
Kant’a
göre Hume neden kavramını uydurma ve aldatıcı bulmaktadır çünkü bir şey ile bir
başka şey arasındaki bağlantıyı, eğer bu bağlantı algıyı vermiyorsa, a priori
ve zorunlu olarak bilmek olanaksızdır. Aslında alışkanlık (öznel zorunluluk),
bize nesnel zorunlulukmuş gibi gelir.Şeylerin varoluşlarına ilişkin bir sonucun
çıkarımını yapamayız. Yalnız hayalgücü kuralıyla, daha önceki durumlara benzer
durumlar bekleyebiliriz. Buradan da zorunluluk türetilemez.
Hume,
deney nesnelerini kendi başına şeyler olarak kabul etmiştir. Kant, burada
Hume’un skeptikliğine bir operasyon yapar. Ona göre deneyde karşımıza çıkanlar
kendi başına şeyler olmayıp tezahürleridir. Bir deneydeki tezahürler olarak A ve
B’nin (zaman ilişkileri bakımından)
zorunlu olarak bağlantılı olmaları düşünülebilir. Aynı zamanda teorik aklın
eleştirisinde neden kavramını, deneye başvurmadan a priori olarak türettiğini
söyler.
Deneysel
olarak koşullandırılmamış bir nedensellik kavramı, teorik olarak gerçekten
boştur, ama yine de olanaklıdır ve belirlenmemiş nesneye ilişkindir. Bu
kavrama, ahlak yasasıyla pratik açıdan anlam verilir.
İkinci Bölüm: Saf Pratik Aklın Bir Nesnesi
Kavramı Üzerine
Pratik
aklın biricik nesneleri iyi (arzulama yetisinin zorunlu bir nesnesi) ve kötüdür
(nefret etmek yetisinin zorunlu bir nesnesi). Hayırlı (das Wohl) veya fena (das
Übel) olan, hep yalnızca bizim hoşnut olma ya da hoşnut olamam, memnun olma ya
da acı duyma durumumuzla bir ilgi gösterir. İyi (das Gute) ve kötü (das Böse),
her zaman için – istemenin bir şeyi kendi nesnesi yapmak üzere akıl yasasıyla
belirlenmiş olması bakımından- istemeyle bir ilgi gösterir.
Bir
şey kayıtsız şartsız iyi ya da kötü olacaksa
bu, istemenin maksiminden başka bir şey olamaz. İyi ya da kötü diye
adlandırılacak olan, bir nesne değil, eylemde bulunan kişinin kendisidir. İyi ve
kötü kavramları, ahlak yasasından sonra ve onun aracılığıyla tanımlanması
gerekir. Aksi takdirde, iyi ve kötü nesneler üzerinden tanımlanacak ve
hoşa-nahoşa dönüşeceklerdir. Tüm a priori zorunluluklarını kaybedeceklerdir.
Saf Pratik Yargıgücünün Aldığı Model
Üzerine
Duyusallıkta
bizim için olanaklı bir eylemin, aklın pratik kuralı altına giren bir durum
olup olmadığına karar vermek için pratik yargıgücü gereklidir. Saf pratik akıl,
doğa yasasının yasallığının formunu yargıgücü için kullanır.
Özgürlük
yasasının somut olarak uygulanması için kayıtsız şartsız iyi kavramının
temeline hiçbir görü, dolayısıyla hiçbir şema konamaz. Ahlak yasasının doğa
nesnelerine uygulanmasını sağlayan tek yeti hayalgücü değil, anlama yetisidir.
Anlama yetisi, aklın bir idesine duyusallık şeması değil, bir yasa sağlayabilir
ama bu öyle bir yasadır ki, duyu nesnelerinde somut olarak ortaya konabilir.
Anlama
yetisi, doğa yasasını bir özgürlük yasasının yalnızca modeli haline getirir. Çünkü anlama yetisi deneydeki bir durumda
örnek olarak kullanabileceği bir şeyi bulundurmaksızın, uygulamada saf pratik
aklın yasasını kullanamazdı.
Saf Pratik Aklın Güdüleri Üzerine
Ahlak
yasası nasıl güdü haline gelebilir? Ahlak yasasının negatif ve pozitif olmak
üzere iki duygu uyandırıyor. Negatif olarak bütün eğilimlere karşı koyduğu için
bireyde acı duygusu ortaya çıkıyor. Pozitif olarak ise kişi ben sevgisini
yıkıyor ve yasa en büyük saygı
konusu oluyor. Saygı, a priori bildiğimiz ve zorunluluğunu doğrudan doğruya
kavrayabildiğimiz tek duygudur ve ben sevgisini yıktığı için pozitif bir
duygudur.
Ahlak
yasası, nesnel olarak eylemin biçimsel nedenini belirler. Ancak birey, bu
nesnelliği öznelliğin içinde eritmelidir ki maksimlerini ahlak yasası uğruna
belirleyebilsin. Pratik aklın güdüsü, öznenin duyusallığını etkiler ve yasanın
istemeyi etkilemesini kolaylaştırıcı bir duygu uyandırır. Ahlak yasasına
duyulan saygı, tek ve aynı zamanda tartışmasız olan ahlaksal güdüdür, bu duygu
bir nesneye yönelemez.
Eğilimden
gelen büyün belirleme nedenlerini olanaksız kılmasıyla, bu yasaya göre nesnel
pratik olan eyleme ödev denir. Ödev
kavramı nesnel olarak eylemin yasaya uygunluğunu ister. Maksimler bakmından ise
yasaya saygı ister ancak böylelikle isteme yasa ile belirlenebilir.
Kant,
insanın özgürlük aracılığıyla ahlak ülkesinin yasa koyucu üyeleriyken aynı
zamanda uyruğu olduğunu da söylüyor. Yaratıklar olarak daha aşağıda olduğumuzu
gözden kaçırmamak gerektiğini ve kutsal yasanın saygınlığını yadsımanın yasanın
ruhunun dışına çıkmak olduğuna işaret ediyor.
Saf Pratik Aklın Analitiğinin Eleştirel
Aydınlatılması
Pratik
akıl nesnelerle, onları bilmek için değil, kendi yetisiyle gerçek kılmak için
uğraşır. Yani belirleme nedeninin akılda bulunması bakımından bir nedensellik
olan istemeyle uğraşır. Aklın işi pratik olarak yalnızca görünün bir yasasını
sağlamaktır. O halde, saf pratik aklın analitiğinin eleştirisine a priori pratik
ilkelerin olanaklılığından başlanmalıdır.
Mutluluk
öğretisi ile ahlak öğretisini birbirinden ayırmak saf pratik aklın analitiğinin
üzerine düşen ilk ve en önemli görevdir. Saf pratik aklın istediği, kişinin
mutluluk isteminden vazgeçmesi değil, yalnızca ödev söz konusu oldu zaman
mutluluğu hiç hesaba katmamasıdır. Pratik
özgürlük, istemenin ahlak yasası dışında her şeyden bağımsızlığıdır.
Doğa
zorunluluğu olarak nedensellik kavramı, zaman içinde belirlenebilir
varoluşlarıyla, dolayısıyla tezahürler olarak varoluşlarıyla ilgilidir.Buna
göre, belirli bir anda olup biten her olay, kendisinden önce geçmiş zaman
içinde olanın olmuş olması koşuluyla zorunludur. Şeylerin kendi başlarına
varoluşları da doğa zorunluluğu olarak ele alınsaydı, özgürlük mümkün olmazdı.
Kendi
kendisinin kendi başına şey olarak bilincinde olan özne, zaman koşulları
altında bulunmaması bakımından, kendi varoluşuna bakınca, kendisini, yalnızca
akıl aracılığıyla kendisine koyduğu yasalarla belirlenebilir görür.
İnsan,
duyusal dünyaya ait olup nasıl doğa mekanizmi nedenselliğinin dışına çıkıp
özgür olabillir? Kant, buna cevabı yaratılış ve insanın noumenon tarafı
üzerinden cevap verir. Zaman içindeki varoluş yalnızca, dünyadaki düşünen
varlıkların duyusal bir tasarımlama biçimden ibaretse, bu yüzden de kendi
başına şeyler olarak düşünen varlıkları ilgilendirmiyorsa, o zaman bu
varlıkların yaratılışı kendi başına şeylerin yaratılışıdır; çünkü yaratılış
kavramı varoluşun duyusal tasarımlama biçimine ve nedenselliğe ilişkin olmayıp,
ancak noumenonlarla ilişki içine sokulabilir. Tanrı, tezahürlerin yaratıcısı
değildir. Dolayısıyla, zaman içinde yer alan ve görünüş olan eylemlerin de
yaratıcısı değildir. Yaratılış, bu varlıkların duyusal varoluşlarıyla ilgili
değil, düşünülür varoluşlarıyla ilgilidir. Sonuç olarak, kendi başına şeyler
zaman için değildirler ve bu noktada düşünen varlık olarak öznenin özgürlüğü
mümkündür.
Yorumlar
Yorum Gönder