Descartes - Felsefenin İlkeleri - Bölüm II



           BÖLÜM II: MADDİ ŞEYLERİN İLKELERİ

Hangi nedenlerle cisimlerin olduğunu kesin şekilde biliyoruz? His yolu ile bilincinde olduklarımın düşüncemin dışından kaynaklı olduğunu biliyorum çünkü düşüncelerimi değiştirir gibi his yolu ile bilincinde olduklarımı değiştiremiyorum. Sarı şapkanın bilincindeyken düşünerek mavi şapka haline dönüştüremiyorum. O halde hislerimin kaynağı benim dışımda olmalı. Peki bu kaynak, Tanrı olabilir mi? Şekilli ve uzamlı cisimlerin kaynağı Tanrı ise, şekil ve uzam Tanrı’da olmak zorundadır, bu ise Tanrı’yı sınırlayacağı için mümkün değildir. Sonuç olarak, uzamlı olan, uzamlı cevherden gelmelidir. Tanrı bizi aldatmadığına göre uzunluk, enlilik ve derinlikçe uzamlı cevher vardır.

Ruhumuzun bir cisme (beden) bağlı olduğunu nasıl biliyoruz? Evren dolu olduğu için aslında tüm cisimlere bağlıyız ancak belirli bir cisim dünyadaki diğer bütün cisimlere göre ruhumuza daha yakındır. Acıyı ve birçok duyguyu açıkça kavrarız. Ruhumuz bu duyguların yalnız düşünen şey olarak bizde oluşamayacağına hüküm verir. Organlara sahip bir cisimle birlik olursa bu duygular bizde oluşabilir. İşte bu belirli cisme, bir insanın bedeni diyoruz.

Hislerimiz bize şeylerin doğasını öğretmezler, neyin yararlı ve zararlı olduğunu öğretirler. Hakikatin tohumlarını bulabilecek yetimiz müdrikedir. Cismin doğasını ağırlık, sertlik, renk vs. değil, yalnız uzam teşkil eder. Cismin doğasını yalnız uzamın teşkil ettiği hakikati seyrekleşme ve boşluk düşünceleri sebebiyle anlaşılamaz hale gelebilir. Seyrekleşme ve yoğunlaşma hakkındaki ön yargılar şöyledir: cisim yoğunlaştıkça az uzama sahip olur, cisim seyrekleştiği zaman fazla uzama sahip olur. Boşluk hakkındaki ön yargı ise şudur: uzunluk, enlilik ve derinlikçe bir uzam bulunduğu söylenilen bir yerde, içinde hiçbir şey olmayan uzay (espace) var deniyor. 

Seyrekleşme ve yoğunlaşma aslında şekil değişikliğidir. Bir cismin seyreldiğini söylüyorsak, bu aslında parçaları arasına başka uzam parçaları girmesi demektir, aksi durumda parçaları arasındaki mesafenin azalması cismin yoğunlaşmasıdır. Parçaların birbirinden ayrılmasıyla birlikte arada boşluk var zannediyoruz ancak  boşluk yoktur, sadece uzam vardır. Akılla kavrarız ki uzam ile büyüklük aynı şeydir.

Mekan/uzay (espace) veya başka bir deyişle iç yer (lieu intérieur) ile cisim arasındaki fark nedir? Cismi ona özel bir uzam atfetmeden düşünemiyoruz. Uzam, üç boyutta işgal edilen yerdir ve boyutlara önceliği vardır. Uzay ise uzamdan türeyen bir şeydir. Mekan ile bu mekanda bulunan cisim ancak düşüncemizde birbirinden ayrılır çünkü mekanı teşkil eden uzam cismi de teşkil eder. İç yer, cismin doldurduğu yerdir. Cisim hareket ettiğinde iç yeri onunla birlikte hareket eder.

Bir cismin dış yeri (lieu extérieur) konumudur, diğer cisimlere göre belirlenir ve mutlak değildir. Bir gemide duran kişinin konumu karaya göre değişirken gemiye göre değişmez. Descartes’ın hareket tanımında dış yerin önemi çok büyüktür.

Uzamlı cevher içermeyen mekan yoktur, yani boşluk yoktur. İçine su koymak için yapılan bir testide hava bulunduğu zaman testi boştur diyoruz. Ancak hava bir cisim ya da cevherdir.

Bardak ve onu dolduran cisim arasında zorunlu bir bağ yoktur. Ancak bardağın dışbükey şekli ile cismin uzamı bu dışbükeylik içinde kavranır, bu nedenle aralarında zorunlu bir bağ vardır. Bir vazoda bulunan bütün cisim atılırsa ve araya başka bir cisim girmezse ne olur? Vazonun kenarları derhal birbirine yapışacak derecede yakınlaşır çünkü arada uzamlı bir şey kalmamıştır.

Descartes’a göre, ‘atom’ ya da cismin bölünmez parçaları olamaz. Tanrı bir cismi kendisinden başka hiçbir varlığın daha fazla bölemeyeceği şekilde küçük parçalara ayırsa bile; kendisini bu parçayı daha küçük parçalara ayırma gücünden mahrum bırakamayacağı için uzamlı her şey her zaman bölünebilir.
Evreni oluşturan uzamlı maddenin sınırı yoktur. Bir uzam düşündüğümde her zaman ondan daha büyük bir uzam düşünebiliyorum. Sayıların sınırsız olması gibi uzamlı madde de sınırsızdır. Maddedeki tüm çeşitlilik, parçaların hareketine bağlıdır. Hareketli olan cevherin kendisi değil, parçalarıdır. Yaygın  kullanıma göre hareket bir cismin bir yerden başka bir yere geçmesidir.

Descartes, gerçek manasıyla hareketi, bir cisme ya da bir madde parçasına doğrudan temas eden cisimlerin değişmesi diye tanımlar. Bir cisim, birçok kısmı olsa da birlikte hareket edenlerin birliğidir. Hareket, hareket edenden bağımsız olamaz. Hareket, hareket edenin bir tarzıdır (mode). Bir şeyi harekete geçirmek için gereken aksiyon miktarı o şeyi durdurmak için gereken aksiyon miktarına eşittir.

Her cismin kendine ait bir hareketi vardır. Bu cisim başka cisimlere dahil olursa bu cisim sınırsız sayıda başka harekete katılabilir. Örneğin gemide gezinen gemicinin saatini ele alırsak bu saatin çarklarının özel bir hareketi vardır. Aslında bu çarklar denizcinin hareketine, geminin hareketine ve Dünya’nın hareketine de katılır.


Hareketin ilk sebebi Tanrı’dır ve o dünyada daima eşit sayıda hareketi saklar. Tanrı maddeyi hareket ve sükunetle birlikte yaratırken evrene koyduğu aynı hareketi ve sükuneti muhafaza eder. Dolayısıyla, evrendeki toplam hareket miktarı değişmez.




Aksiyon miktarı (F) hiçbir zaman değişmez. “F=m.v” formulünü Descartes açısından ele alırsak ‘m’, birim zamanda geçen uzam miktarıyken ‘v’ hızdır. Yandaki şeklin örneğini Descartes kullanır. Buna göre, G noktası 4 birim genişlikte, F ve H noktaları 2 birim genişlikte, E noktası ise 1 birim genişliktedir. G noktasından birim zamanda geçen uzam miktarı 4 iken, hız 1’e tekabül ediyorsa, F noktasından geçerken cisim şekil değiştirir ve birim zamanda geçen uzam miktarı 2 iken hız da 2 olur. E noktasında ise birim zamanda geçen uzam miktarı 1 iken, hız 4 olur.





Descartes’a göre doğanın birinci kanunu: her şey, başka bir şey onu değiştirmediği müddetçe, bulunduğu durumda kalır, ancak başkalarına rastlayınca halini değiştirir.Aynı şekilde, bir cisim harekete başlayınca hareketini azaltacak ya da durduracak bir şeye rast gelmediği müddetçe aynı hareket miktarıyla hareket etmeye devam eder. Çevremizde meydana gelen hareketlerin çoğu zaman kendi kendine sona erdiğini sandık, halbuki bu yerin yapısıyla ilgilidir. Hava ve birçok akıcı cisim harekete direnç gösterir.

İkinci kanuna göre hareket eden tüm cisimler hareketlerine doğrusal olarak devam etme eğilimindedirler. Üçüncü kanuna göre hareket eden cisim kendinden daha kuvvetli bir cisme rastlarsa, hareketinden bir şey kaybetmez ve yönünü değiştirir. Ancak hareket ettirebileceği kendinden daha güçsüz bir cisimle karşılarsa, hareket ettirdiği cisme verdiği hareket kadar kendi hareketinden kaybeder.




Yorumlar