LEIBNIZ - MONADOLOJI II
Leibniz’e
göre Tanrı’nın varoluşu iki yolla kanıtlanır. İlkine göre; hiçbir sınırı,
hiçbir olumsuzlaması, hiçbir çelişki içermeyenin, olanağını (possibilité) hiçbir
şey yok edemeyeceğinden Tanrı’nın varoluşu a
priori olarak bilinir.İkincisine göre; a
posteriori olarak olumsal varlıklar yeter sebeplerini zorunlu varlıktan
almalıdırlar.
Leibniz’e
göre isteme için öncelikle anlama yetisi gerekir. Bu yüzden, ebedi doğruluklar
Tanrı’ya bağımlı oldukları için keyfi oldukları ya da Tanrı’nın istemesine
bağımlı oldukları sanılmamalıdır. Bu noktada Descartes’ a karşı çıkar çünkü
Descartes’a göre Tanrı’nın istemesi her şeyi önceler. Leibniz ise, ebedi
doğrulukları Tanrı’nın anlama yetisi ile ilişkilendirirken, en iyinin seçimini
(choix du meilleur) Tanrı’nın istemesiyle ilişkilendirir. Tanrı’da kudret
vardır, her şeyin kaynağıdır; bilgi vardır, bütün idelerin detaylarını içerir;
isteme vardır, en iyi prensibine göre devinim ve yaratıma sebep olur.
Tanrı’nın
idelerinde sonsuz sayıda olanaklı evren vardır. Bunlardan yalnız birisi var
olabileceği için Tanrı’nın bu evreni seçmesinin bir yeter sebebi olmalıdır. Bu
neden yalnızca olanaklı evrenlerin
içerdiği yeterlikte ve uygunlukta/uyumda (convenance) bulunabilir. En iyinin
varoluşunun sebebi budur. Tanrı’nın bilgeliği en iyiyi Tanrı’ya bildirir,
Tanrı’nın iyiliği onu seçtirir ve Tanrı’nın kudreti onu üretir.
Yaratılmış
her şey birbirine bağlıdır. Her monadın diğer monadları belli eden ilişkileri
vardır. Bu sebeple, her bir monad evrenin kalıcı ve canlı aynasıdır. Monadlar
nesnede değil, nesneye dair bilginin değişiminde sınırlandırılmıştır. Hepsi
karışık şekilde sonsuza ve bütüne giderler ancak seçik algıların derecesine
göre sınırlandırılmış ve ayrılmışlardır.
Bileşik
tözler bakımından evren doludur, dolayısıyla bir hareket tüm evreni etkiler.
Evren tamamiyle birbirine bağlanmış olduğu için, her şeyi gören bir varlık
geçmiş ve geleceği de okuyabilirdi. Ruh ise, yalnızca seçik şekilde temsil
edilmiş şeyleri okuyabilir.
Her
monadın bağlandığı özel bir gövde vardır. Bu gövde, doluluktaki bütün maddenin
bağlantısı aracılığıyla tüm evreni temsil eder. Bu gövdeye özel bir şekilde
bağlı olan ruh da, gövdeyi temsil ederken evreni temsil etmiş olur.
Özdeğin
(matiere) her bölümü sonsuza kadar bölünmekle kalmaz, aynı zamanda her parçası sonsuza değin alt parçalara bölünebilir. Bu parçaların hepsinin kendine özgü
hareketi vardır, aksi takdirde her parça tüm evreni temsil edemezdi. Leibniz,
alt parça teorisini daha iyi anlatabilmek için bir metafor kullanıyor. Özdeğin
her parçasını bitkilerle dolu bir bahçe gibi düşünebiliriz. Ancak her bitkinin
dalı da yine bir bahçedir. Dolayısıyla, evrende görünüşün dışında kaos ya da
karışıklık yoktur.
Bedenden
ayrı ruh evrende yoktur. Ruhtaki değişim bedendekine karşılık gelir ancak ruhun
algıları bedendekinden daha açık seçik olduğundan ruhtaki değişimler bedendeki
değişimlere neden olur ya da onları açıklar. Kendini bilen ruhun ayrıca bir de
kişisel ya da ahlaksal (moral) özdeşliği vardır. Bu sayede ölümsüzdür. Bu
ahlaksal özdeşliğin korunması bakımından ne bilincin sürekliliği, ne de bellek
özce önemlidir. Hiç gövdesi olmayan yalnızca Tanrı’dır.
Ruh
ve beden kendine özgü yasaları izlerler. İkisi de aynı evrenin temsilleri
olduğu için bütün tözler gibi önceden
kurulmuş uyum sayesinde birbirleriyle anlaşırlar. Ruh, erek nedenin (cause
finale) yasalarına göre istekler , amaçlar ve araçlar aracılığıyla eylemde
bulunur. Cisimler ise etken neden (cause efficiente) ya da devinimlerin
yasaları ile eylemde bulunur. Bu iki alem, erek neden ve etken neden alemleri,
birbirleriyle uyumludur.
Tinler
(esprit) Tanrı ile politik ve ailesel bir ilişki içindedir. Bütün tinler bir
araya gelerek Tanrı Şehri (la cité de Dieu) kurmalıdır. Bu evrensel monarşi, doğal
dünyadaki bir ahlaksal dünyadır (monde moral). Bu şehir, Tanrı’nın işlerinin en
yücesi ve en tanrısal olanıdır. Bu şehir dolayımsız olarak O’nun iyiliği ile
bağlıdır.
Nasıl
ki etken neden ile nihai neden ilişki içindeyse, doğanın fiziksel alanıyla kayranın (grace)
ahlaksal alanı arasında da uyum vardır. İlkinde Tanrı evren makinesinin mimarı
olarak, ikincisindeyse tinlerin kutsal şehrinin egemeni olarak görülmelidir. Bu
uyum şeyleri doğal yollar aracılığıyla Tanrı’nın kayrasına yönlendirir. Gerekli
görüldüğünde cezalandırma ve ödüllendirme doğa aracılığıyla yapılır. Bu
mükemmel hükümdarlık altında iyi eylemler ödülsüz, kötü eylemler ise cezasız
kalmaz.
Biz
doğa düzenini yeterince anlayabilseydik onun en bilge kişilerin isteklerini
aştığını; onu, olduğundan daha iyi kılmanın, bütün bakımında olanaksız olduğunu
görürdük.
Yorumlar
Yorum Gönder