devinim - kurgu






Fiziksel etkilenim ya da etkilenimin fiziksel baskısı, beni uykumdan uyandırabilir. İstediğim ne varsa kursam da; hakimi, tanığı ve sanığı olduğum mahkemede hükmü vermiş olsam da; gelir balyozunu indirir böyle bir etkilenim. Bu etkilenimin soyutlaması yapılmaz. Hayal gücü işlevliğini kaybeder. O zamana kadar kuran, kuram üreten, zamanı durduran ben; devinimin içinde susmak zorunda kalabilirim. Özne olduğumun bir yanılgı olduğu, kurduğum nesnelerden biri haline gelişim karşısında çaresiz kalabilirim. O an, düşünme sonlanmış, yalnızca hissetme kalmıştır. Peki, ne hissederim ben? Tam anlamıyla gerçekleşecek o fiziksel etkilenimin sonucunu tahmin edebilir miyim? Bu tahminim kurmak olmayacak mı? Bu yazı bir kurgu değil mi? Değişim gerçektir diyorsam bunu algılayışım kurgu değil mi? Kurgu olmayan varsa bile algı olmayan kurgu mümkün müdür?

Devinimden korktuğum kadar başka neyden korkabilirim? O an, devinimin gerçekliği yüzüme vuracak ve tüm hayatım boyunca arzuladığım durağanlığı son nefesimde mi bulacağım? Devinimin kendisi her an bedenimin her noktasında gerçekleşmiyor mu? Her nokta devinirken nasıl ben olabiliyorum? Nasıl gereksiz ve anlamsız bir şekilde var olan ben, bu anlamı olmayan şeyleri kurgulayabiliyorum? Çokluk nasıl bir olabilir? Çokluk yoksa, kalbim atarken bağırsağım neden kasılıyor?

Son nefesten sonra beni bekleyen durağanlık mı  yoksa yeni bir devinim yani yeni bir hayat mı? Bunlar aklımızın sınırlarını aşıyor, bunları çöpe atmak lazım, bu çöpü de uzağa bir yere gömmek lazım. Nereye gömersem gömeyim, bu çöpün tiksinç kokusundan kurtulamıyorum. Düşüncenin peşinde koşmaya zorunlu olmam gibi bu koku da beni takip etme zorunluluğunu kendi içinde barındırıyor. Bu sorunun cevabını bilemem ama bilmek hiçbir zaman asıl mesele olmadı.

Yalnız devinim var. Bu devinimin içinde var olanlar, devinimin varoluşundan farklı bir şekilde var oluyorlar. Devinim asla kendine özdeş değil. Devinime her zaman devinim ekleniyor. Devinimin bir formu yok, form devinimin içinde var olanlardan birisi. Devinim sınırını kendi belirliyor ve sürekli sınırını değiştiriyor. Bazen içbükey bazen dışbükey şekilde. Bu devinimin içinde var olanlardan herhangi birinin durağan olduğunu düşünemiyorum. Canlı ya da cansız hepsinin sahip olabileceği tek bir öz var ve bu öz devinimin kendisi. Herhangi bir şeyin durağan olduğuna ancak görme duyusu aracılığıyla karar veririz. Her şeyin devinim halinde olduğunu ise ancak düşünerek anlayabiliriz. Düşüncenin kendisi ve düşünceyi sürekli kovalayışımız ve onu yakalayamayışımızın kendisiyse devinimin kendisine özdeştir. Devinim kendisine özdeş olmasa da, devinimin içinde var olanların ortak olarak özdeş oldukları şey devinimdir.

Manasını veya gerçekliğini kaybetmiş biri olarak kurgu benim hayatta kalmamı sağlıyor. Mananın veya gerçekliğin kendisi de bir kurgu aslında ama  bunu görebilmek için onun içinden çıkmak gerekiyor. Onun içinden çıktığım an dünya kayboldu. Tek değer yargısının olduğu bu dünyada ayrım kayboldu. Bu ayrımın kendisi değeri ve arzuyu tesis ediyordu. Şimdiyse yalnızca kurgu var. Ve  o an gelene kadar kurgulamaya ve bu kurgulamaya ya da kurgunun sürekli değişimine inanmak zorundayım. O anın geleceğini bildiğim halde Tanrı’yı oynamak zorunda olmak ne acıdır. O anın geleceğini bilmek manasını kaybetmiş ya da kaybetmemiş her insan için hayatın kendisidir. Hayatın içinde tam manasıyla durağan olan an o AN’dır. Geri kalan anlar kurgudan ibarettir. Kimisi için devinimin devam etmesi için duraklanan bir mola noktasıdır, kimisi içinse belirsizliğin kendisidir. Belirsiz olan devinim halinde midir yoksa durağan mıdır?

Aşılamayan duvar çelişmezlik ilkesidir. Huşu ile önünde eğilinir ve ayakları öpülür. Bütün her şey bu ilkeye göre belirlenir. AŞILAMAZDIR. Bu ilkeye rağmen çelişki nasıl var olabilir? Yazdığım bu yazıda çelişik cümleler kurma cür'etini ve kuvvetini nereden almaktayım? Bu güç varsa ve ben bunu kullanabiliyorsam bu ilkenin yaptırım alanı ne ölçüde geniştir? Çelişmezlik ilkesinin çelişik olduğunu gösteremem. O halde bu ilke geçerliliğini kendi içeriğinden dolayı kaybedemez. O halde bu ilke her daim, ezeli ve ebedi şekilde geçerlidir. Evvel zaman içinde kalbur saman içinde bir çelişmezlik ilkesi yaşamıştır. Devinimin içine bir form çizilip ardından  bu form devinim ile test edilmeye izin verilmiyorsa, ilkenin kendisi bu yaptırım ile özdeştir. Peki bu yaptırım doğasını nereden alır? Kurgudan.

Sadece kurgunun olduğunu düşünsem de, sadece durağan olan ölüm ya da gerçek anlamda ölüm ile yüzleşme (bir süreç içinde ölümün kapıda  beklediği) ile karşılaştığımda bu zamana kadar kurguladığım her şeyin başka bir seviyede kurgu olduğunu anlayabilirim. Bu nicelik değil tam anlamıyla seviye farkı. Ölmesem de, devinimimi başka bir seviyede sürdüreceğim aşikardır. Ölümün geleceğini uzun bir süre hissetmeme rağmen ölmezsem, hüzünlenir miydim yoksa sevinir miydim? Saat sekize kurmam gereken alarmı yanlışlıkla yediye kurup uyandıktan sonra, alarmı tekrar sekize kurup uyanacağımı bilmek bana ne hissettirirdi? Sınırlı devinimden başka bir şeye sahip olmayan ben sınırsız devinim karşısında korkuyor muyum? Sınırsız devinim durağanlık değil mi? Sınırsız devinimde sınırsız olarak bütün parçalarım özgürlüğüne kavuşmuyor mu? İşte o anda ben yokum ve gerçek manada artık özgürüm.

Her daim sınırlı durağanlığı arzu ederiz. Sigara içtiğimizde, sürekli sağlıklı ve daha uzun yaşamı düşünüp zihinsel olarak kendimizi zehirlediğimizde, harika fiziksel etkinliğin ardından boşalmanın sınırlı durağanlığını sınırsız  bir şekilde arzularız. Diyorum ya, bu da kurgudan ibaret. Çünkü tutarlı değiliz çünkü tutarlı olamayız. Tutarlı olduğumuzu iddia edenler kurgunun içinde yeni bir kurgu çemberi çizip, o çemberin içinde yeni çemberler çizip, ilk çizdikleri çembere ithafen diğer çemberleri doğrulayıp, ruhsal anlamda boşalırlar.

Yorumlar